Kategoriyan hilbijêre;

Tenê yên kurdî?:

Pêşîn yên:

Agahî: dema 2 an jî zêdetir kategorî hatin hilbijartin, bila mijar wan hemû kategoriyênku te bijartine, bihewîne an hema tenê yek ji wan kategoriyan bihewîne jî bes e?
Hemû an hema kîjan be:


8 mijar û 10 peyam
amed'den bağdat'a gitmeyi söyler

amed'den bağdat'a gitmeyi söyler

1. helbesteka xweş ya selîm temo ye.. di sala 2008an de hatiye nivîsandin, min bi navê behsa rêwingiya ji amedê ta bexdayê dike wergerandibûye kurdî û kurmancÎ û di bloga xwe ya kûvî de weşandibû..



karşıdan gülgûn seslerle ışır Şırnak, Telafer, Felluce

ve Bağdat. adını ezberleyen bir sokak kendini kanlı

aynadan seyreder. yani hem gece, hem gündüz

hem nehir, hem çöl; hem dün, hem bugündür



zahid şerhine muhtaç m’ola?

yani katiline ağlayan bir ölü sesiyle

yani birden kendimle kardeş olduğum

yani tutup bir ölüye gömüldüğüm

yani Arap, yani Türkmen, yani Kürt

yani bir Peştun’un çıplak ayaklarına döküldüğüm

yani Mela’nın, Attar’ın, Mahmûd’un

yani olmayan umudun sesi bilindiğim yerde

yani kızıl bir imanla ışıyıp seslenerek:

yani herkesin bir Bağdat’ı vardır

yani bu Bağdat aynı Bağdat’tır diyerek

yani tutunarak sözcüklerin kanatlarına

yani varmak Şark’ın payitahtına

yani ki onunla ölmek arzusuna erdiğimi söyler



ya Selahaddîn? o tek kişilik ümmet? kının pasında

ipek hamayıl gibi sağalır bir yaranın ürkek kabuğundan

şimdi Musul’da surlarda çırpınan güneş, şimdi Ramadî’de

Bedreddin yoldaşı gölge, şimdi “hayalî Şark”ın tekmil evleri

düşmana ve kardeşe hazırlanan bir rüyada, parlak gümüşüyle

uyanır bir Kürt hançeri! benim o! sessizliği yontarım, yemyeşil

susar bağçe. vardığım eşiklerde eski bir dün. sana dönerim

hırkam ve demir ayakkaplarımla, ey zulmün Şark’ı, ey sevgili

fatihlerin kuru kemiklerinde iman; ya peygamber, ya da cani



Nesimî’nin teninde yalım yalım, Mansur’un yüzünde

çöle dönüşen göz. etin imana direndiği solgun aşk

Musa’dır, Tûr’da güzellikle kavrulan. Kays’tır aslan

yoldaşı geyiklerle ölür. velhasıl hayalî Şark’ta ol

kervan Herat’tan Beled-i Ekrâd’a, Bağdat’a yükü zulüm,

beyit ve erdem. yükü bir şarkının sessiz harfleri

kendini ağır ağır bir zındana çeker



ey kılıcını aşka, aşkı göğsüne saplayan kıt’a! atın,

kumun ve rızanın yurdu. yüzünde ısrarlı bir güneşle

her mevsim. besmeleyle başlayan bahname, tövbeyle biten

küfr! herkese kardeş, kardeşe düşman; diril, bağla ve çöz beni!







ey kartalın soluğuyla ıslanan yüz. ey kendini

ihvete sayan ihvan. sağrısından terleyen tay

ey yâr’ları Şarîzor’da katleden. ey sağır burç

ey yaşlı şairlere yaslanan terkib. tuhaf tarihlerden

geçen netameli şerh. ey karınca ordusuna yol veren

kumandan. ey incelik ve melamet ehli, ağlayan miskin

Mahî ve Harun kardeşliği ve ey ustam Xanî. zarif,

duygulu, ezginsin ve yağmur, belki Demavend, ki

bütün haritalarda yüksek, yahut sapsarı çizilirsin



Bedehşân Vadisi’nde Logerî’nin yankısı ve seyrek

sakallarıyla Özbek atlıları; uçarlar uçmagla tamu arasında

bir şaman hacerül esved önünde kaz suretinde karışır fırtınaya

ve kitap bir yara gibi açılır, kıvrılmıştır kendi sayfalarından

ve zehrin yılandan bilinmediği çağlar ve bir gülün bir

taşa sayıldığı ol maşerde, Sarduri’nin saklandığı kuleden

bakar Mehmed Zıllioğlu Evliya



şimdi vaktidir Horasan’dan uçmanın şimdi Anadolu’ya

biriken kedere. şimdi Salar’ın, Köroğlu’nun, Yusuf’un

şimdi asıl Ebu Ammar’ın dirilişi çöle. şimdi Judaik efsaneler

vaktidir. şimdi okyanus, şimdi deniz, şimdi Bünyamin

şimdi terkibe girmenin, birikmenin, şimdi dağdaki kızları

sevmenin. şimdi Yemen illerinde ölmenin nice. şimdi

ol Şatt’a dökülmenin gürül gürül. şimdi Goran’a, Nâzım’a,

Firdovsî’ye. şimdi Mahir’e, Deniz’e, Mazlum’a gitmenin

şimdi Habil ve Kabil’le barışmanın. şimdi unutmanın vaktidir



derin kuyulardan tutkuyla çekildim ve tenbelce

çevrildim ol şiveye: Hikâye-yi Mağdurîn!zeban, lisan,

dil, ziman; Tupac Amaru’yum ve bölünebilirim dörde

yani hem Kürt, hem Arap, hem Türk, hem Fars. hem

Simurg, hem hacı kuşu ve çarşılarda saklanan azınlık. yahut

kavuşan nehirlerin hasreti ama ah, en doğrusu, gözyaşıyım ben,

senin sürmen için ey Şark! ey Şark’ın payitahtı!

sözcüklerin ağzıyla konuş

benimle!







ama senin söylevcilerinin ağzında kekre bir düşmanlık tadı

ve tablet ve parşömen ve gazetede çığırtkan bir salâ,

bir teneşir sevgisi. bilinir nice zalim olduğun. bilinir kanı

sudan saydığın. bilinir erdemin, çilen, hikmetin ama

benimsin, yalnızca benimsin “şehiden, şehiden, şehid”le!

bak, yağmurla örtünen ağaç işte, herkesle aynı güne başladı

yine bir ölümle kapandı yüzüne ve bir düşmanın bile kalmadı

bak yalnızca gözlerinden oluşan Arap kızları, o asfuralar

yüzümde kızışan şu renklere çarparak ölüm sözcüğüne

bakmaktalar



şimdi o sokaklarda çılgın Ali yok. avlulardan taşan

asmalar budanmış. ve ölüm Barzan, Filistin, Herat

ve Hewreman’dan sana taşınır kemikli eller üstünde

kavruk erkekleri güzel kızlardan, gülmeyi kıvırcık çocuklardan

kopararak, sızıyor senin kıvrımlarına ağır bir uyku gibi

yalın ve çıplak!



iyi bir sütanne gibi emzirsem bebekleri, açlığı ezberletsem

yeniden yeniden. yüzümde bir yılan gezdirsem kangal kangal

sana bir kötülük düşünsem. orta boylu Araplarla bir güneşe

baksam uzun kirpiklerimle. kendi çöpünde eşinen bir halk gibi

imandan, ölümden, sayddan konuşsam. bazı sözcükleri fetiş

bilip çiğnesem. gülsem yeri değilken; ahmak ya da bilge

sayılsam. bir bıçakla oyularak sesinden, bir sesle küfre çağrılsam

ve yapay bir imlâ gibi dağlara bakarak ve bir nasır gibi topraktan

türeyerek ve hatırasını zulmün paylaşarak seninle, a ha bu dağ,

bu çöl, bu Ömer Muhtar’dır desem. senin zulmünle yiten imanı

sana zulümle yenilesem, yeter mi kalbimin imtihanına? yeter mi

kalemimdeki mürekkepten deniz? yeter mi ey Şark, çöker misin

açtığın yaralar ve kendi yaralarının üstüne?



ey Şark! bu zalim kavim yine uçurumda unutacak kendini,

keçilerle çiftleşirken. ne bir deniz, ne buzdan kılıçlar, ne

mumdan bir gemiyle dönebilecek evine. kendi suçlarıyla

kızaran yüzün bir haile gibi gerildi sıska, yorgun, dilsiz

ama ben seni affettim Bağdat! sen de acıya bir isim bul; “geçmiş”

de mesela, “bugün” ya da “yarın”. bil ki acılardır Dicle’yle Fırat’ı

kavuşturan. sırtımda zeybek yeleği, ağzımda stran ve uzak dağların

soluyan ağzı, evlerde biriken telaş, karınca kümbetleri, kelam ve iftira

birkaç serseri mazmun: Bağ-dat Bağ-dat Bağ-dat

kardeşim benim!



http://www.dergi.havuz.de/0001-A-SUBAT-MART-2008/selim-temo.html



wergera wê ya kurdî; (bnr: behsa rêwingiya ji amedê ta bexdayê dike)



14.06.2014 02:13 | endazer

Hemûyan Bixwîne

Xêra xwe vê peyvê ji îngîlîzî wergerîne kurdî
evsene
dengdanên dawîn (yên din..)
pelûl [1]
Diranê feqîran di pelûlê da dişike....
tirşik translate [3]
Mirmirokî:kekremsî Mêrokî:erkeksî Mîrovokî, merivokî: însansi Tirş...
kerguh [3]
Ajalekî şêrîn e Ji bo "taybetmendiyên" wan gotine kerguh. Gu...
pelûl [1]
Ez pir jê hez dikim li jor nivîskar gotiye xwarin û şêraniya pîr û ka...
pelûl [1]
şêranîya ku bi ard-arvan û av û şekir çêdibe. kesê bixwaze kare ji dêl...
belki ev jî bala te bikişînin
» amed'den bağdat'a gitmeyi söyler

Kategoriyên mijarê::
nivîskarên ku li vê mijarê nivîsîne


sitemap
reklamokên beredayî