Tirşik - Profîl
tirşik-profîla dara berrûyê

profîla "dara berrûyê"


Peyamên nivîskar yên di vê mijara [kürdizade ahmed ramiz] de;

3. li ser seîdê kurdî wiha nivîsiye:



323 senesi zarfında idi ki; Kürdistan’ın yalçın, sarp ve âhenin mavera-yı şevahik-i cibalinde tulu etmiş Said-i Kürdî isminde nevadir-i hilkatten madûd bir ateşpâre-i zekânın İstanbul âfakında rüyet edildiği haberi etrafa aksetmiş ve fıtraten mütecessis olan bazı kimseler o harika-i fıtratı peyapey gördükçe, mader-i hilkatin hazâin-i lâ-tefnasındaki sehaveti bir türlü hazmedemeyenleri, şu Kürd kıyafetinde, o şal ve şalvar altında öyle bir kanun-u dehânın ihtifa edebileceğini bir türlü anlamayarak, âtıl ve müzevvir olan ekseriyet-i hasise zelil olan hissiyat-ı umumiyesini bir kelime-i tezyifin mana-yı intikamında telhis etmişlerdi: “Mecnûn!..”



Said-i Kürdî filvaki ifrat-ı zeka itibariyle hudud-u cünunda idi. Fakat, öyle bir cünûn ki, onun ruh-u kemal ve aklına, en ulvî ve fedaî şair-i bedbaht olan üstad-ı muhteremim A. Cevdet* şu mısralarında tercüman-ı zîşanı olmuştur:



Cünun başımda yanar ateş-i meâlidir,



Cünun başımda benim bir zeka-i âlidir.



Benim cünunuma rehber ziya-yı ulviyet,



Benim cünunumu bekler azim bir niyet.



Evet, Said-i Kürdî İstanbul’a, şurezar-ı Kürdistan’ın maarifsizlikle öldürülmek istenilen kâinat idrakinde yapamadığı kâşanelere bedel Yıldız siyaset selh-hanelerini zelzelelere vermek azmiyle gelmişti. Daha İstanbul’a gelmeden Van’dan, Bitlis’ten, Siirt’ten, Mardin’den, Erzurum’dan defaatle nefy olundu. İstanbul’a gelmesiyle beraber Abdülhamid tarafından da suret-i ciddiyede tarassud altına aldırıldı ve bir kaç kere tevkif edildi. Nihayet bir gün geldi ki, Said-i Kürdî’yi Üsküdar’a, Toptaşı’na yolladılar. Çünkü, hapishanede ikaz edilecek kimseler bulunmak muhtemeldi. bimarhaneden ikide birde çıkarılır, maaş, rütbe tebşir edilir.. Hazret-i Said: “Ben Kürdistan’da mekteb açtırmak üzere geldim. Başka bir dileğim yoktur. Bunu isterim ve başka bir şey istemem.” derdi. Tabir-i âherle, Bediüzzaman iki şey istiyordu: Kürdistan’ın her tarafında mektebler açtırmak istiyor, başka bir şey almamak istiyordu.



Arş-ı kanaat oldu, behişt-i gınâ bize,



Biz inmeyiz zemin-i müdâraya ol emîn.



Mansıbların, makamların en bülendidir,



-Vicdanımızca- mansıb-ı tahkir-i zalimîn.



Şehzadebaşı’nda şematetle bir konferans verildiği gece*, kemal-i mehâbetle sahneye çıkıp irad ettiği nutk-u beliğ-i bîtarafane, Said’in ihata-i ilmiyesi kadar hamaset ve fedakârlıkta da bîmenend olduğunu teyid eder.



Gerek o gece, gerek menhus Otuz Bir Mart*ta cihan-değer nasihatlarıyla ortaya atılan hoca-i dânâya; böyle tehlikeli âvanda vücud-u kıymettarının sıyaneti nef’an-lil-umum elzem olduğu ihtar edildiği zaman; “En büyük ders, doğruluk yolunda ölümünü istihkar dersi vermektir.”



“Yerinde ölmek için bu hayat lazımdır” fikrine karşı;



Âşinayız, bize bîganedir endişe-i mevt,



Adl ü hak uğruna nezreylemişiz canımızı.



mısralarıyla mukabele ederdi.



Said-i hüşyar’ın safvet-i ruhunu, besalet ve şecaatini, fedakarlığındaki nihayetsizliğini anlamak ve ona ebedî bir rabıta-i aşk ile bağlanmak için

lisan-ı hamasetinden meşhur “Kahriyat*”ın ezcümle, şöyle bir parçasını dinlemek kifayet eder.



Sarayı, zindanı yık, taşlarını başlara vur



Yere indir güneşi, yıldızı eflâka savur



Ser-i bîdadı kopar, kalb-i ta’dayı kavur



Ol bize âb-ı hayat, ateş-i seyyal-i memat



Bediüzzaman’a zurefadan biri, bir gün irfanıyla mütenasib bir esvab iktisası lüzûmundan bahseder. Müşarünileyh de: “Siz, Avusturya’ya güya boykot yapıyorsunuz. Yine onun yolladığı kalpakları giyiyorsunuz. Ben ise bütün Avrupa’ya boykot yapıp, yalnız memleketimin mamulâtını giyerim.” buyurmuştur.



Elyevm, Said-i Kürdî Kürdistan’a döndü. İstanbul’un hava-yı gıll u gışından, tezviratından, bedraka-i efkâr olmak lazım gelen gazetecilerin bazılarının bütün fenalıklara bâdi, bütün felaketlerin müvellidi olduklarını görerek bu derece açık cinayetlere tahammül edemeyerek meyus ve müteessir.. vahşetzar, fakat munis, fakat vefakâr ve namusperver olan dağlarına döndü. İsabet etti. Kimbilir, belki en büyük icraatından biri de budur.



-Ahmed Râmiz-



13.04.2014 22:10 | dara berrûyê